Öne Çıkan Yayın

İslami olarak Ölümden Sonra Yaşam ve Ruh Hususu

Selam, Aslında şu an hiç kimse beni okumuyor biliyorum ama, Allah nezdinde "çabalamış" sıfatı kazanmak için bu yazıyı yazacağı...

22 Ekim 2017 Pazar

--- Baştan sona küfür ve ilhad olan bu evreni yöneten Evliya sürüsü inancı üzerinde fazla durmaya değmez. Yine binbir palavra! Bütün İslam âlimlerince Müslüman sayılmayan İsmailiyye’den, Bâtınîlik’ten bizim Pavluslara geçmiştir. Kitab’ta ve sahih hadiste,[1] ricalullah, ricalu’l-gayb, nücebâ, nükebâ, büdelâ, ümenâ, evtad, ahyâr, abdal, gavs, kutub geçmez. Gel görki bu tasavvuf dininin mensubları, itikadlarının merkezine bu inancı yerleştirmişlerdir. Bu büyük veliler çok ibadet ederek, kerûbiyyûn meleklerine benzemişler(!) Allah’a vasıl olup, O’nda fani olmuşlardır. Yani Allahlaşmışlar, O’na dâhil olmuşlardır. Ehlullah/Allah’ın ailesi olmuşlardır. Zaten O’ndan yaratılmadık mı?(!) Bu sapıklara delilinizi getirin dediğinizde diyecekleri sadece şudur; ‘Koskoca şeyhler bunlardan bahsetmişse, kendilerinin gavs, kutub olduğunu söylemişse bundan şüphe mi edilir? Bu kadar evliya yalan söyleyecek değil ya! Yani; bunların dinlerini vaz eden/ortaya koyan Allah değil, şeyhleridir.
--- Bunların anlayışına göre Allah, evreni veliler topluluğu ile birlikte, hiyeraşik bir düzenle yönetir. Üst düzey ruhani bir konsey, “el-mele’ül-a’lâ”nın kâinatı yönettiğini söylerler. Nasıl Allah dünyanın yönetimini krallara, padişahlara verdiyse, evrendeki ruhani ve manevi düzenin korunmasını bu sevdiği kullara vermiştir. Bunlar manevi düzeni korurlar, hayırları celbeder, şerleri defederler. İnsanların imdadına koşarak onlardan belaları savar, sıkıntılarını giderirler. Tıpkı antik Yunanlılarda ki aşk tanrısı Eros’un kızlara bulutların üzerinden ok atarak, kızın kalbini erkeğe bağlaması gibi. Bu Ricalullah, gizli güçlere ve sırlara sahip olup Hızır, İlyas ve Mehdinin işlerini görürler. Bunlar tayy-ı mekân yapar, suda yürür, pis murdar olanı temize, taşı-bakırı altına, şarabı-sirkeyi şerbete, necaseti bala çevirebilirler(!) [2]
--- Sayıları kırk kadar olan abdalların Suriye ve Irak’ta oturduğu söylenir. Ne hikmetse senelerce Nusayri diktatörler altında inim-inim inleyen Suriyelilere bu abdalların hiçbir hayrı dokunmamış görünüyor. Şeyh’ul-Ekber’de Şam’da medfundur. Ne hikmetse ruhaniyetleri Suriyelilere hiçbir esenlik getirmemiştir. Nukeba Mağrib ülkelerini mesken tutmuş, Nücebâ; Mısır ve Yemeni, Ahyar; Irak’ı, Kutub’ta Mekke de bulunmaktaymış(!) Bu kutub hazretleri de ne hikmetse kutub inancını küfür sayan Vehhabilerin yurdunu çok sevmiş olmalı, ya da bu müşriklerin şerrinden kaçıp, oraya sığınmış olmalıdır.
--- Bu müşriklere Allah evrenin yönetimini şöyle taksim etmiştir.
*Gavs, Kutub ya da kutb’ul-aktab; Allah’ın nasutu, insan şeklindeki tecellisi,
*İmâmân; kutbun yardımcılarıdır. Biri melekût âlemini, diğeri mülk âlemini yönetir.
*Abdâl, budelâ; birbirlerinin yerine aynı şekil ve görünümde geçerler, diledikleri zaman diledikleri yere giderler. Bunlar antik yunan mitolojisindeki Zeus, Apollon, Afrodit gibi evrenin kozmik işleyişine müdahale eden tanrı ve tanrıçalardır. Bol yağmur yağdırırlar, zâlimleri cezalandırırlar, belaları kovarlar. Bunlar Allah’tan ne dileseler asla geri çevrilmez. İbn-i Arabî’ye göre Allah evrenin yedi bölgesini yedi abdal ile korur. Yedi semanın ruhaniyeti bu kimselere bağlıdır. Her biri de gücünü yedi semada oturan İbrahim, Musa, Harun, İdris, Yusuf, İsa ve Âdem gibi yedi peygamberden alır. [3]
*Nüceba/soylular; sayıları yetmiş kadardır. Bunlar insanları ıslah etmeye, insanların sıkıntılarını gidermeye çalışan erenlerdir.
*Nukebâ; sayıları üç yüzdür.
*Ayrıca, rucebâ, ümenâ, kırklar vardır. Ayrıca her gurubun bir lideri de bulunur. Hatta sular bile unutulmamıştır. Ricalu’l-Mâ; denizlerin ve nehirlerin diplerinde yaşayan ve oralarda Allah’a ibadet eden bir topluluktur. Ayrıca; ıssız çöllerde, vadilerde yaşayan Ricalu’l-besais vardır ki bunlar bir an görünüp, hemen kayboluverirler. Nasıl amma orta çağın sufi dünyası!
--- Mevlana bir gün kaplıcaya gider. Orada bir azgın dere varmış. İçinde de ‘Su Issı/su tanrısı’ yaşarmış. Her sene bu tanrı birkaç kişiyi suya alıp boğarmış. Mevlana bunları işitince hemen sarığıyla, cübbesiyle dereye dalar. Bu “Su Issı”nı Müslüman yapar. Birazdan bu su tanrısı/canavarı çıkar, bundan sonra biz de Mevlana’nın kullarıyız, o bize iman ve irfan öğretti der. Bir daha adam kapıp, boğmayacağına tövbe eder. Mevlana da; “bu su tanrısı ve diğerleri, biz hak âşıkların kullarıdır” [4] diyerek hayali su perisini imana getirdiğini ilan eder(!)
--- Bu ricalullah/Allah’ın adamları, yiğitleri, erenleri Cebrail, Mikail, İsrafil ve Müdebbirat gibi meleklerin vazifelerinin bir benzerini yaparlar. Ayrıca bu ricalullah’ın bir kısmı mülk ve şehadet âleminde, diğer bir kısmı da; gayb ve melekût âleminde tasarrufta bulunur.
Bu ricalullah, ilahlar sürüsü epey kalabalık. Bu sapıklık ilk sufilerde yoktur. İlk defa Kettani (Ö.H.322)’de rastlanır. Sonra sufi müfessirlerden Sülemî kitabına alır. Sülemî; tefsirinde, bir felaket anında kulların dua merciinin evtâd olduğunu söyleyecektir. [5] Yani artık daraldığınızda Allah’a değil, bu yeni tasavvuf dininin aracı ilahlarına koşmalısınız! Öyle ya, Allah her zaman rahatsız edilmez! Sonra o güne kadar islamın dışında olan tasavvufu, islama dâhil eden Gazali şöyle diyecektir; Allah’ın öyle kulları vardır ki, nübüvvet sona erince peygamberlerin yerini evtâd/arzın direkleri alırlar. Onlar ibadetlerinden dolayı değil, tasavvufi yaşantılarıyla bu hallere yükselirler.
--- Hatemu’l-Evliya teorisini ilk ortaya atan Hâkim et-Tirmîzi (Ö.H.320) işi biraz daha ileri götürür. Kendisini Hatem’ül-Evliya olarak niteler. Kendisinden sonra ehl-i beyt’ten kırk adet abdal/budelâ’yı kâinatın yönetimine dâhil eder. Çünkü kendisi de şiidir. Madem ehl-i beyt’tendir, öyleyse kabul edelim!
Her zaman en büyük sapıklık, şeyhlerin en büyüğü, İbn-i Arabî’ye kalır. Batlamyus kozmoğrafyasını esas alarak kozmik yönetimi irili ufaklı binlerce ilahla doldurur. Koca şeyh yanılacak değil ya! Ömrünün sonuna kadar teheccüd namazı kılmış! Eh teheccüd hatırına kabul edersiniz!
Abdulaziz ed-Debbağ ‘İbriz’ adlı kitabında; bir ilahlar sürüsünün yılda bir kez Hira mağarasında toplanıp, bir yıl içinde olacak işleri kararlaştırdıklarını ve bir Divan/hükümet toplantısı yaptıklarını söyler. Güya; gavs’ın başkanlığında tüm ricalullah toplanırmış. Melekler gelir, ölmüş veliler gelir, arasıra peygamber de uğrar. 24 saat süren bu toplantı Süryanice kayda alınır. Gavs evinden bile bu toplantıyı idare edebilir. Oraya istediği surette ruhen gidebilir. Her şey karara bağlanır, takdir edilir tartışılır. Bu masallar yalnızca orta çağdakilerde yoktur. Günümüzde yaşayan Ahmed Hulusi gibileri de, bu ricalül-gayb’ın, âlem hakkında alınan kararlarda söz sahibi olduğunu, âlemin idaresini üstlendiklerini söylemektedir.[6] Yine okuma yazması olmayan Çoban Hacı Halis Kestane’de böyle arşın üstünde hükümet toplantılarına katılmakta, ab-ı hayat suyunda abdest almakta, sabah namazını Kâbe imamının arkasında topluca kılmaktadır.[7] Allah kabul etsin mi diyelim, yoksa Allah şifa mı versin diyelim, bilemiyorum.
Bu sapık inanç tamamıyla yunan felsefesinden, mitoslarından, irili ufaklı tanrıların hiyeraşik evren yönetiminden ve tüm âlimlerce kâfir kabul edilen Batınîlerden, Karmatîlerden aynen sufiliğe geçmiştir. Çünkü bu gayb ricali, Şiilerin kaybolan imamlarına çok benzer. Çok şükür bu dine hala katılmamış bir avuç hakiki muvahhid Müslüman benim gibi var. Çoğu ise atalarının dinine çoktan uymuşlar.
--- Gerçekten hala bu tarikatçılarda bir hikmet kırıntısı buluyor musunuz? Buluyorsanız gerçekten siz Allah’ı yegâne ilah, yegâne rab olarak kabul ediyor musunuz?
--- Bu evliya kültü tamamıyla, Şamanlıktaki ‘Kam/şaman’, Budizm’deki ‘Arhant’, Hristiyanlıktaki ‘Aziz’ kültünün İslama geçmiş şeklinden başka bir şey değildir.[8]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder