Temel Hadis Kitapları ve Muhteva Tahlilleri

Doç. Dr. Cemal AĞIRMAN
Giriş
Sünnetin önemini ve dindeki yerini bilmek kadar, sünnet verilerinin günümüze intikalini sağlayan kaynakların genel muhtevasını, tasnif sistemlerini ve ihtiva ettikleri hadislerin niteliklerini bilmek de o kadar önemlidir. Hadis kaynaklarından doğru yararlanabilmek için müelliflerini tanımanın yanı sıra, te’lif amaçlarını, metotlarını ve kullandıkları terminolojiyi de bilmek gerekir.
A. Tasnif Sistemine Göre Hadis Kitaplarının Tahlili
Hadis kitapları iki ana sisteme göre tasnif edilmiştir. Her bir sistemin kendine göre birtakım özellikleri vardır. Bu özellikleri bilmek, ihtiva ettikleri bilginin niteliğini doğru algılamak açısından önemlidir.
1) Birincisi, ‘sahış merkezli/ale’r-ricâl’sistemdir.
a) Ale’r-ricâl sistemin birinci örneğini teşkil eden Müsnedlerde önce sahâbî râviler muhtelif kriterlere göre sıralanır ve her birinden rivâyet edilen hadisler, konularına bakılmaksızın isimleri altında dercedilir.[1]
Ebû Dâvûd et-Tayâlisî(ö.204/819) ve Ahmed b. Hanbel’in (ö.241/855) Müsned’leri, bu türün en önde gelen örnekleridir.
b) Ale’r-ricâl sistemin ikinci örneğini teşkil eden Mu’cemlerde ise, hadislerin ya ilk sahabî râvileri veya son râvileri olan müellifin hocaları, alfabetik veya kabilelerine göre bir sıralamaya tâbi tutulur; rivâyet ettikleri hadisler isimlerinin altında art arda verilir.
et-Taberânî’nin (ö.360/971) el-Mu’cemü’l-kebîr, el-Mu‘cemu’l-evsat ve el-Mu‘cemu’s-sağîr’i bu grubun en meşhur örneklerini teşkil eder. el-Mu’cemü’l-kebîr ise müsnedler gibi sahâbî ravilerini esas alır.
Ale’r-ricâl sistemin belli râvilerden ne kadar ve hangi hadislerin rivâyet edildiğini tespit etme kolaylığından başka araştırmacıya sağladığı herhangi bir fayda söz konusu değildir. Bu sistemin amacı, hadis metinlerini olduğu gibi korumak, ricâle ait rivâyetleri tespit edip hüküm istinbatı için bir araya getirmektir.[2] Bu tür eserlerin musannifleri, güvenilirlikten ziyâde arşivlemeyi esas aldıkları için, kısmen sistem gereği, kısmen kişisel kabuller sonucu eserlerine zayıf hadis alma konusunda bilinçli olarak mütesâhil davranmışlardır. Ale’r-ricâl eserlerde malzeme sadece mutfağa getirilir, pişirilip sofraya getirilmesi; yani, servis kısmı fıkıhçılara bırakılır.
2) İkincisi ale’l-ebvâb/konularına göre tasnif sistemidir. Bu sistemde hadisler, râvilerine bakılmaksızın konularına göre tasnif edilir. Sistemin temelinde yatan asıl amaç hadisleri delil oldukları konularda zikretmek ve onlar için birer bab/alt başlık tahsis etmektir.[3] Değişik amaçlarla oluşturulan çeşitli türleri vardır:
a) Ale’l-ebvâb sistemin birinci türü Câmî’lerdir. Câmî türü eserler, ale’l-ebvâb/konulu hadis çalışmalarının en önemlileridir. Bu eserlerde hadisler belli bir sisteme göre konularına göre tasnif edilir. Câmi’ türü eserlerin amacı, muhatabı İslamî bütün konularda hadislerle bilgilendirmek; diğer bir ifade ile hadislerin ihtiva ettiği bütün konuları belli bir sistem dâhilinde okuyucuya sunmaktır:
*İmân, İslâm ve tevhitle ilgili konular imân;
*taharetten vasiyete kadar ibâdet ve muamelâtla ilgili konular ahkâm;
*ahlâk ve nefis terbiyesiyle ilgili konular rikâk;
*yeme adabıyla ilgili konular et’ime;
*içme adabıyla ilgili konular eşribe;
*Hz. Peygamber’in âyetlere getirdiği yorumlar tefsir;
*devletler arası ilişkiler, savaş, barış, megâzî ve cihâdla ilgili konular tarih/siyer/cihâd;
*son peygamber, diğer peygamberler, ashabın yaşayış biçimleri ve örneklikleri, menâkıb;
*kıyamet alametleri ve gelecekte meydana gelecek birtakım olaylarla ilgili konular fiten ve melâhim bölümlerinde ele alınır.
b) Ale’l-ebvâb sistemin ikinci türü Sünenlerdir. Sünenler, hükme medar olan ahkâm hadislerini fıkhî konularına göre ele alır. Bu sisteme göre tasnif edilen eserler, genel mânâda ibâdet, muamelât ve ukûbâtiçerikli hadisleri ihtiva ederler. Onun için sünenler bir nevi ‘fıkhu’l-hadis’lerdir. ‘Hükme medar olma’ veya ‘amel edilmiş olma’yı esas aldıkları için söz, fiil ve takrîr olarak peygambere izâfe edilen merfû’ nitelikli hadisleri ihtiva ederler. Sahâbe ve tabiî kaynaklı mevkûf ve maktû’ nitelikli hadislere pek fazla yer vermezler.[4]
c) Ale’l-ebvâb sistemin üçüncü türü Musanneflerdir. ‘Belli bir sisteme göre sınıflandırma’yı ifade eden musannefkelimesi, terimsel manada, ilk bakışta ‘mevzularına göre tasnif edilmiş hadis mecmuası’ anlamına gelir. Ancak, daha dar manada, ‘hadis konularının hepsini veya pek çoğunu içine alan büyük çaplı hadis mecmualarına verilen bir isim’dir.[5] Genel manada, ale’l-ebvab bütün hadis mecmualarını kapsayan bir anlam içermekle beraber, özel ya da dar manada müstakil bir tasnif sistemini ifade eder.
Musannefler, muhteva ve plan bakımından sünenlere çok benzedikleri için, hadisleri fıkıh bablarına göre tertip ve tasnif edilmiştir. Şu kadar var ki, Musannefler, sistem olarak sünenlerdeki merfû hadislere ilâveten mevkûf ve maktû nitelikli hadisleri de ihtiva ederler.
Elimizdeki örneklere baktığımızda, musanniflerinin, uydurmacılığı açık ve yalancılığı zahir olanların dışında herkesten hadis aldıkları görülür. Dolayısıyla, musannefler; Dihlevî’nin belirttiğine göre sahih, hasen, zayıf, ma’rûf, garib, şâz, münkerdoğru, yanlış, sabit, maklûb gibi her çeşitten hadisleri ihtiva ederler. Bu yüzden Dihlevî Musannefleri üçüncü tabakadan saymıştır.[6] İhtiva ettikleri hadislerin gerekleriyle hükmetmek ancak hadis ricâlini yakından tanıyan, hadis illetlerine vâkıf olan büyük hadis otoritelerinin girişebileceği bir iştir. Bununla beraber, bunlardan mütabaât ve şevâhit amaçlı istifade yoluna gidilebilir.[7]
Câmi’, Sünen ve Musanneflerin yanı sıra Müstedrek, Müstahrec ve Zevâidisimleriyle bilinen kitaplar da ale’l-ebvab sisteme dâhildir.
Musannef, Câmi’ ve Sünen kavramları hem bir tasnîf usûlünün hem de özel bazı eserlerin adı olarak kullanılmaktadır.
*Daha sonraları ale’l-ahruf(al­fabetik) bir sisteme geçilerek hadisler ilk kelimelerine göre tasnif edil­miştir. Bunun en yaygın örneğini Süyûtî’nin (ö.911/1505) el-Câmi’u’s-sağîr’i teşkil eder.
Hadis literatürü içinde daha değişik amaçlarla deği­şik isim ve muhtevâda eserler de meydana getirilmiştir.
       B. Yöntem Olarak Hadis Kitaplarının Tahlili
Musannifler, eserlerini oluştururlarken güvenilir veya ma’mûlun bih/amel edilebilirolup olmama açısından hadis almada iki değişik yöntem takip etmişlerdir.
Birinci yönteme göre müellif eserine aldığı hadisleri kendi kriterlerine göre sadece sahih veya ma’mûlun bih olanlardan seçer; başka hadislere yer vermez. Bu yöntemi benimseyenlerin amacı sadece ‘doğru olan bilgi’yi vermek ve ‘hükme medar olma’yı esas almaktır. Buna Buhârî (ö.256/867), Müslim (ö.261/875), İbn Hibbân (ö.354/965) ve İbn Huzeyme’nin (ö.311/923) ‘Sahîh’ adlı eserleri örnek verilebilir.
İkinci yönteme göre musannif, eserine değişik amaç ve sebeplerle sahih, hasen, zayıf, şâz ve benzeri hadisleri alır; ancak hadislerin sonunda durumlarını açıklar. Buna örnek olarak Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi’’i ve kısmen de Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i verilebilir.
C. Güvenilirlik Açısından Hadis Kitaplarının Tahlili
Şâh Veliyullâh ed-Dihlevî (ö.1176/1762) hadis kaynaklarını güvenilirlik açısından dört tabakaya ayırır:
1) Sıhhat ve şöhret vasıflarını bir arada bulunduran hadis kitapları birinci tabakayı teşkil eder. Dihlevî’ye göre birinci tabakada yer alan hadis kitapları İmâm Mâlik’in (ö.179/795) Muvattâ’ı, Buhârî (ö.256/867) ve Müslim’in (ö.261/875) Sahîhlerinden ibarettir.
2) Muvattâ ile Buhârî ve Müslim’in Sahîhlerinin derecesine ulaşmayan, fakat onların hemen ardından gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915) Müctebâ’sı ikinci tabaka kitaplarını oluşturur.
3) Buhârî ve Müslim’den önce ya da sonra tasnif edilen Müsnedler, Câmi’ler, Musannefler üçüncü tabakayı oluşturur. Bunlar sahih, hasen, zayıf, ma’rûf, garib, şâz, münkerdoğru, yanlış, sabit, maklûb gibi, her çeşitten hadisleri içine alır. Ebû Ali’nin (ö.307/919) Müsned’i, Abdurrezzâk’ın (ö.211/827) Musannef’i, Ebû Bekr b. Ebî Şeybe’nin (ö.235/849) Musannef’i, Abd b. Humeyd’in (ö.249/863) Müsned’i, Ebû Dâvûd et-Tayâlîsî’nin (ö.204/819) Müsned’i; Beyhakî(ö.458/1065), Tahâvî (ö.321/633) ve Taberânî’nin (ö.360/970) kitapları bu kabildendir. Bu eserleri tasnif edenlerin amaçları sadece toplamak olmuş, ayıklamak, seçime tâbi tutmak, amel edilmesini amaçlamak gibi bir endişeleri olmamıştır.
4) Musannifleri tarafından asırlar sonra ilk iki tabakada bulunmayan hadislerin toplanmasına yönelik yapılan çalışmalardır.  Bu gruptaki eserlerin muhtevası:
a) Laf ustası vâizlerin, hevâ ve heveslerinin peşinden koşturanların, zayıf râvilerin rivâyetleri olabilir.
b) Sahâbe ve tabiîn sözleri veya İsrâilî haberler yahut hukemâ/bilge kişilerin ve nasihatçıların sözlerinden olabilir; fakat râvileri, onları sehven veya kasten Rasûlüllah’ın hadisleri ile karıştırmışlardır.
c) Kur’an ya da sahih hadisin muhtemel mânâlarından biri olabilir. Rivâyet inceliklerinden haberi olmayan sâlih kişiler, onu mânâ yoluyla rivâyet eder ve bu yolla o muhtemel mânâyı merfû’ bir hadise dönüştürür.
d) Kitap ve Sünnetin işaretinden anlaşılmış mânâlar olabilir. Râvi onu kasıtlı olarak müstakil bir hadis şekline sokar.
e) Çeşitli hadislerde yer alan dağınık ifadeleri bir araya getirir ve onları aynı anda söylenmiş tek bir sözmüş gibi nakleder.
Bu tür hadislerin genelde bulunduğu kitaplar şunlardır: İbn Hibbân’ın (ö.354/965) ed-Duafâ’sı, İbn Adiyy’in (ö.365/975) el-Kâmil’i; Hatîb (ö.463/1070), Ebû Nu’aym(ö.430/1038), Cüzcânî (ö.259/872), İbn ‘Asâkîr (ö.571/1175), İbn Neccâr(ö.643/1245) ve Deylemî’nin (ö.509/1115) kitapları….
Dihlevî, hadis kaynakları olarak değil de belli vasıftaki rivâyetleri ifade eden beşinci bir tabaka/türden daha bahseder ki, bu rivâyetler; fukaha, sûfiyye ve tarihçiler arasında meşhur olmakla beraber ilk dört tabaka içerisinde bir aslı bulunmayan rivâyetlerle, dîni bütün olmayan fakat dili iyi bilen kimselerin, cerhi mümkün olmayan sağlam isnatlarla hadismiş gibi ileri sürdükleri ve fakat Hz. Peygamber’den sadır olmaları mümkün olmayan beliğ sözlerden oluşur.[8]
D. Tabakaların Değerlendirilmesi
Şâh Veliyullâh ed-Dihlevî’nin (ö.1176/1762)  ifadesiyle birinci ve ikincitabakayı teşkil eden hadis kitapları, muhaddislerin itimadını kazanmış eserlerdir. Onların itibar ettikleri hadisleri aldıkları kitaplar bunlardır.
Üçüncü tabakada yer alan kitaplardaki hadislerin gerekleriyle hükmetmek ancak hadis ricâlini yakından tanıyan, hadis illetlerine vâkıf olan büyük hadis üstatlarının girişebileceği bir iştir. Bununla beraber, bunlardan mütabaât ve şevâhit amaçlı istifade yoluna gidilebilir.[9]Ancak, Abdulfettâh Ebû Ğudde, Beyhakî ve Tahâvî’nin, özellikle de Tahâvî’nin kitaplarının üçüncü tabakadan sayılmasını doğru bulmamaktadır.[10]
Dördüncü tabakadaki hadislere gelince Dihlevî’ye göre bunları toplamak, onlardan hüküm istinbatına girişmek son dönemlerde ortaya çıkmış bir tekellüften ibarettir.[11]
Dikkat edilirse Dihlevî, kaynakları toplu bir değerlendirmeye tâbi tutmaktadır. Şurası muhakkak ki, musanniflerin metotlarını belirtmeden, kullandıkları terminolojiyi ve hadisler hakkında yaptıkları değerlendirmeleri ortaya koymadan böyle toptancı bir yaklaşım içinde olmak, hem gerçekçi olmaz, hem de son derece yanıltıcı olur.
E. En Önde Gelen Hadis Kitaplarının Muhteva Tahlilleri
      Burada en mütedavel hadis kitaplarını muhteva ve güvenilirlikleri açısından tanıtmaya çalışacağız.

       1. Ahmed b. Hanbel’in (ö.241/855) Müsned’i

      Ahmed b. Hanbel h. 164’de Bağdad’da doğmuş, h.241’de vefat etmiştir.
700’den fazla sahâbî’den nakledilen 30.000’e yakın hadisi ihtivâ eden Müsned,Ahmed b. Hanbel’in baş eseri olduğu kadar Müsned türünün de en meşhurudur.
    Ahmed b. Hanbel, Müsned‘i 750.000 hadisten seçerek meydana getirmiştir. Elimizdeki Müsned, oğlu Abdullah b. Ahmed b. Hanbel’in rivâyet ettiği nüshanın, Ebû Bekr Ahmed b. Ca’fer el-Katî’î(ö.368/978) tarafından yapılan rivâyetidir. Gerek Abdullah b. Ahmed b. Hanbel gerekse râvîsi Ahmed b. Ca’fer el-Katî’îMüsned’e bazı ilâveler yapmışlardır. Katî’î’nin ilâveleri azdır.[12]
    Sıddîkî’ye göre İbn Hanbel’in bu büyük eseri telif gâyesi; ne tümüyle sahîhhadisleri toplamak, ne de özel bir konuyla ilgili hadisleri bir araya toplamak ve ne de belli bir İslâm Mezhebi’ni destekleyen hadislerden bir mecmua oluşturmaktır. Onun gâyesi, sahîholduğu kendisince ispat edilebilecek olan ve kendi devri için, münâkaşalarda esas vazifesini görebilecek bütün hadisleri bir araya getirmektir. Nitekim o, “Bu kitabı bir rehber olarak hazırladım, Hz. Peygamber’in sünnetinde ihtilaf edenler ona müracaat ederler.” demiştir.[13]
    Görüldüğü gibi Ahmed b. Hanbel,Müsned’e aldığı bütün hadislerin “sahîh” olduğunu iddia etmiş değildir. Ölüm döşeğindeyken bile o, Müsned’den bir hadisin çıkarılmasını oğlundan istemiştir.[14] Bu onun, eseri hakkında sürekli bir tetkik ve araştırma içinde olduğunu gösterir, yoksa onun “eserinin bütün muhtevâsının sahîholduğundan emin olmadığını”[15] değil!. Zira ilimde araştırma süreklidir, emin olunsun olunmasın netice değişmez.
    Ahmed b. Hanbel, Müsned’e sırasıyla;
    a. Zabt ve adâlet vasıfları ile tanınan râvîlerin hadislerini,
    b. Yalancılığı duyulmamış, dînî konularda hakkında şüphe edilme­yen mestûr râvilerin, birinci grup râvilerin rivâyetlerine ters düşmeyen hadislerini almıştır.
    O, oğluna hitâben “Hadis usûlümü bilirsin: aynı konuda zıddına sahîh bir hadis bulunmadıkça, zayıf hadislere karşı çıkmamı­şımdır”[16] demiştir.
    Bu sözlerden onun “sahîh ve “sahîh olması muhtemel” hadisleri Müsned’ine aldığı anlaşılmaktadır.

2. İmam Mâlik’in (ö.179/ 795) el-Muvatta‘ı

İmam Mâlikh. 93 yılında Medine’de doğmuş, h.179/795’da 85 yaşlarındayken Medine’de vefat etmiştir.[17] Etbâu’t-tâbiîn’dendir.
    İmam Mâlik, ders süresince tek şekilde oturur, ayakta hadis rivâyetinden hoşlanmazdı. Hadis dersi için özel hazırlık yapardı. Yıkanır, güzel kokular sürünür, temiz ve yeni elbiseler giyer, huşu’ ve vakar ile otururdu. Ders süresince güzel kokulu öd ağacı (buhur) yaktırırdı.
    İmam Mâlik, hadise olan saygısı dolayısıyla, hadisleri kabulde ihti­yatı elden bırakmamış, olabildiğince titiz davranmıştır. Hatta onun Pey­gamber Mescidi’nin direklerini işâret ederek şöyle dediği nakledilir: “Şu sütunlar dibinde, ‘Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu’ diyen yetmiş kişiye rastladım. Bunların hiçbirinden bir şey almadım. Bunlar belki, beytu’l-mâl kendilerine emanet edilecek kadar emin kişilerdi. Fakat onların hiçbiri buna (hadis almaya) ehil değildi.”
    İmam Mâlik, Muvatta’ı önceleri 10.000 hadisten meydana getirmiştir. Eserini her sene yeniden gözden geçirir ve bazı hadisleri çıkarırdı. Sonunda elimizdeki 1720 rivâyeti ihtiva eden Muvatta kalmıştır.Muvattaşârihi Zürkânî (ö.1122/1710) bu rakamı şöyle sınıflandırır:
    600’ü müsned (merfu),
    222’si mürsel,
    613’ü mevkûf,
    285’i maktu’dur.
    Bu taksimde de görüldüğü gibi İmam Mâlik, önce Hz. Peygamber’den gelen hadisleri, sonra ashâbdan gelenleri, daha sonra da tâbiûndan gelen âsârı zikretmektedir. En sonunda da kendi görüşünü belirtir.[18]
    Tirmizîşârihi Ebû Bekr b. el-Arabî(ö.543/1148) göre Muvattailk asıldır.Sahîh-i Buhârî de ikinci asıldır. Müslim, Tirmizîve diğer muhaddisler, kitaplarını bu iki asl üzerine bina etmişlerdir.”[19] der. Meselâ Buhârî, Muvatta’daki 300 hadisi,Sahih’inin 600 yerinde zikretmiştir.[20]
Muvatta, Buhârîve Müslim’in sahîhleri ile birlikte hadis kitaplarının birinci tabakasını meydana getirmektedir.[21]

      3. Buhârî’nin (ö.256/870) Sahîh’i

    Muhammed b. İsmail b. İbrahim el-Buhârîh. 194/810 yılında Buhâra’da doğmuş, 256/870 yılında Ramazan Bayramı gecesi 62 yaşında iken vefat etmiştir.
    Daha on yaşlarında iken hadis ezberlemeye başlamıştır. Bini aşkın hocadan ders almıştır. Bütün ömrünü ve her şeyini hadise adayan Buhârî’nin ezberlediği hadis sayısı ise, kendi ifâdesiyle, yüz bini sahîh, toplam üç yüz bindir.[22]
    Buhârî’nin hadis bilgisi, devrin bilginlerince insaf hudutlarını aşacak tarzda yoklanmıştır. Bir keresinde 100 kadar hadisin sened ve metinleri karıştırıldıktan sonra Buhârî’ye okunmuş ve bu hadisler hakkında ne düşündüğü sorulmuştur. Buhârî hepsini ezberden düzeltmiş ve soranla­rın hayranlıklarını kazanmıştır. İbn Hacer (852/1448) onun hakkında, “Gök kubbenin altında, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerini Buhârî’den daha iyi bilen birini görmedim.” demektedir.
    Buhârî, el-Câmiu’s-sahîh adlı eserini 600.000 hadis arasından seçmiştir. Onu Mescid-i Haram’da telif etmiştir.Concordance’a göre 97 kitab ve 3730 bâbtan/konudan oluşmaktadır. Mükerrerler dahil 7275 hadis ihtivâ etmektedir. İbn Hacerbu sayıyı 9082 olarak vermektedir. Mükerrerler dışında dört bine yakın hadis vardır. İbn Hacerbu sayıyı da 2761 olarak vermektedir.
    Bab merkezli düşündüğümüzde, telif sebebi de göstermektedir ki Buhârî’ninSahîh’inde zayıfhadis yer almamaktadır. Ancak Buhârî, bazen istidlâl kabilinden ve bâb başlığı’nda (terceme) olmak kaydıyla zayıf  hadis zikreder. Yalnız bunları, öteki hadisleri zikrettiği gibi tahdîs sığasiyle vermez. Senedsiz olarak verir. Bu hadislerin zayıflıkları da azdır.
    Buhârî, bâb başlıklarını çoğu zaman âyet-i kerîmelerden, bazen hadislerden iktibaslarla ve bazen de serbest şekilde ve fakat fıkhî bir anlam taşıyacak tarzda seçtiği ibârelerle tanzim etmiştir. Bu yüzden Buhârî’nin fıkhî görüşleri bâb/konu başlıklarında yer alır.
    Buhârî, kitabını kitaplara/bölümlere ayırırken bir insana doğumdan ölüme kadar gerekli olan bilgileri bir mantık silsilesi çerçevesinde sıralamaya çok dikkat eder. Kitabının ilk bölümü “Bed’u’l-vahy’dir. İkncı sırada “Kitâbu’l-imân”ı, üçüncü sırada “Kitâbu’l-ilm”i, daha sonra “Kitâbu’s-salât”ı ele alır. Hedef aldığı kitleyi önce vahiyle, sonra imanla, daha sonra ilim ve ibadetle buluşturur. Bir insan, ilim olmadan aklıyla Allah’ı keşfedebilir; fakat, ilim olmadan O’na ibadet ve kulluk edemez. Önce imandan sonra önce bilgi ve sonra da ibadet gelir. Buhârî bu sıralama ile iman-ilim ve ibadet üçlüsünün önemine dikkat çeker.
    Buhârî, bazen bir hadisi ilgisi dolayısıyla ve ondan hüküm istinbât etmek düşüncesiyle muhtelif kitapların çeşitli bâblarında hadisi bölerek (takti’) tekrarlar. Ancak çoğu kere böyle hadisi değişik yerlerde verirken ayrı ayrı senetle zikretmeye dikkat eder. Bununla da hadisin değişik senetlerle rivâyet edilmiş olduğunu ispatlamış olur.[23]
    “Müellifler hadisleri boş yere tekrar etmezler. Hadisin farklı senetlerle gelmesi, metne ait lâfızların farklı olması gibi bir çok sebebi vardır. Bazen bir hadisin tek bir sahâbîden, değişik senedlerle ve farklı lafızlarla rivâyet edildiği olur. Müelliflerin bütün rivâyetleri toplama arzuları dolayısıyla kitaplarında tekrarlar görülür.[24] Böylece hem hadisi kuvvetlendirir, hem de lafız farklılıkları dolayısıyla başka başka hükümlerin elde edilmesine imkan sağlar.
    Buhârî’nin Sahih’i, hadis kitaplarının birinci tabakasına dahildir.

    4. Müslim’in (ö.261/874) Sahîh’i

   Ebu’l-Hüseyin Müslimb. Haccâc el-Kuşeyrî, h. 202, 204 veya 206 tari­hinde Nişabur’da doğmuş, bir hâdisi araştırmakla meşgulken 261/874’de vefat etti.
Müslimde Buhârîgibi bütün hayatını hadise adamıştır. O, devrin ilim merkezleri olan Hicaz, Mısır, İran, Suriye, Mezopotamyave Türkistan’a seyahatler yaptı. Bağdad’a bir kaç kez gitti geldi. Gezdiği yerlerdeki hadis bilginlerinden ders aldı.
    “Sahih-i Müslim” diye şöhret bulmuş olanel-Müsnedü’s-sahîh, Kütüb-i sitte’nin ikinci kitabıdır. İmam Müslim onu, 300.000 hadis içinden seçe­rek meydana getirmiştir.
    Müslim, kitabına aldığı hadisler hakkında şöyle der: “Ben, bana göre sahih olan her hadisi bu kitaba almış değilim. Ben, bu ketaba sadece sıhhati konu­sunda ulemânın icma ettiği hadisleri aldım.”[25]
    İmam Müslim’in kitabına aldığı hadisler, genellikle, Buhârî’deki merfu’ hadislerdir. O, Buhârî’de bulunmayan 820 merfu’hadisi de tahriç etmiştir.
    Müslim’in Sahîh’inde mevkûf ve maktu’hadisler çok azdır.[26]
Kitabın üslûb ve siyâkına özen göstermiş, fıkhî istinbat gayesiyle hadisleri bölüp muhtelif bâblarda zikretmek gibi bir yönteme baş vurmamış, bir hadisin farklı rivayet tariklerini bir araya toplamaya gayret etmiş, dolayısıyla hadisçiliğe daha fazla önem vermiştir.[27]
    Yine bazı hadisleri birden fazla yerde tekrarladığı da olmuştur. Tekrar ettiği hadislerin sayısı 137’dir.
    Rivâyet edilen lafzı aynen edâya büyük itina gösterir. Râvilerin bir harfte de olsa ihtilaflarını kaydeder (Buhârî, mânâ ile rivâyeti tecviz ettiği için buna o kadar riâyet etmez).
    Müslim’in Sahîh’i “kitab” adını taşıyan 54 bölümden oluşmaktadır. Bâblarının sayısı ise, 1322’dir. Mükerrerler dışında 3033 Hadis ihtivâ et­mektedir.[28] Kitab isimleri, Buhârî’deki kitab isimleriyle büyük ölçüde paralellik arzeder. Bâb başlıkları ise, daha sonra Nevevî (ö.676/1277) tarafından konulmuştur.
Sahîhân’ın Mukâyese edecek olursak şunları söylemek mümkündür: Buhârî’ninSahîh’i, Kur’an’dan sonra en güvenilir kaynak olarak üm­metin bütünü tarafından kabul edilmiştir. Buhârî’nin Sahîh’inin Müslim’e tercih yönlerini şöyle sıralamak mümkündür:
     1. Buhârî’nin sıhhat için ortaya koyduğu şartlar daha kuvvetlidir.
    2. Râvîde, kendisinden hadis rivâyet ettiği kişi ile bir defa da olsa mülâkat etmiş olmayı arar (Müslim ise, görüşmüş olmayı değil, görüşe­bilme imkânının bulunmasını yeterli görür).
    3. Buhârî’nin râvîlerinin adâlet ve zabt yönü, Müslim’in râvîlerinden üstündür. Zira Buhârî’nin ricâlinde cerh edilenler oldukça azdır. Onlar­dan da Buhârî’nin rivâyeti pek azdır. Aslında bunların büyük bir kısmı da Buhârî’nin kendilerini pek iyi tanıdığı kendi şeyhleridir.
    4. Buhârî’nin, şâz ve illetten salim olma yönünden de belli bir üstünlüğü vardır. Buhârî’de tenkide uğrayan hadis sayısı pek azdır.
    5. Müslim, Buhârî’nin talebesidir. Onun eserlerinden istifâde etmiş ve ona dayanmıştır. Bunun için de ed-Dârekutnî,“Eğer Buhârî olmasaydı, Hadîs İlmi’nde Müslim ortaya çıkmaz ve bu mertebeye ulaşamazdı” demiştir.[29]
    6. Tenkide en az uğrayan hadis kitabıBuhârînin Sahîhidir.[30]
Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Maîn, Ali b. el-Medînîvb. âlimler 4 ha­dis dışında Buhârî’deki bütün hadislerin sahîh olduğuna şehâdet etmişlerdir. Ebû Ca’fer Muhammed el-Ukaylî (322/934), “Bu 4 hadis husu­sundaki söz, yine Buhârî’nin sözüdür; onlar da sahîhtir.” der.

       5. Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi’î

    Ebû İsâ künyesiyle meşhur Muhammed b. İsâ b. Sevre et-Tirmizî, Tirmiz’de h. 209/827 yılında doğmuş,[31] h.279/892’da Tirmiz’de vefat etmiştir.
    Tirmizî; Arabistan, Mezopotamya, İran ve Horasangibi çeşitli ilim merkezlerine hadis öğrenmek için seyahatler yapmıştır. O, Buhârî, Müslimve Ebû Dâvûdgibi ötekiKütüb-i sitte müellifleriyle görüşmüştür.
    Kendisi hakkında devrin ulemâsının gerçekten gıbta edilecek değer­lendirmeleri ve övgüleri vardır.[32]
    Tirmizî’nin en meşhur eseri Sünenü’t-TirmizîKütüb-i sitte’nin üçüncü kitabıdır.
   Tirmizî, eserini Hicaz, Irak ve Horasanâlimlerine sunmuş, hepsi de beğenmişlerdir. O, kitabını “Kimin evinde bu kitap bulunursa orada konuş­makta olan Peygamber var demektir”[33] diye takdim etmektedir. Yine o, “iki hadis dışında” kitabındaki bütün hadislerin ma’mûlun biholduğunu da söylemektedir.[34]
    Câmi’, ale’l-ebvâbbir tertibe sahiptir. Tahâretten İlel’e kadar uzanan 46 kitabı ihtiva emektedir. Concordance’a göre Câmi’; 46 kitab içinde 2496 bâb[35] ve A. M. Şakir’in (ö.1958) tahkiki ile yapılan baskıya göre de 3956 hadis[36]den meydana gelmektedir. Tuhfetu’l-ahvezîşerhi ile birlikte olan baskıda hadis sayısı 4051’dir.[37]
    Mevkûfve maktu’hadisler Tirmizî’de merfu’ hadislerin değerlendirilmesi sadedinde sevk edilmişlerdir. Buhârî bu iki çeşit hadisi bâb başlıklarında muallak olarak verir. Müslimise bu iki çeşit hadise çok az yer verir.[38]
    Tirmizî, bâb başlığı altında bir veya bir kaç hadisi verdikten sonra, sı­rasıyla şu işlemleri yapar:
    a. Hadisin sıhhat durumu (hasen, sahîh, zayıf, garîb olduğunu) mutlaka açıklar.
    b. Râvilerin durumunu, varsa, senetteki illeti beyan eder.
    c. Hadisin -varsa- diğer tariklerini verir.
    d. Konuyla ilgili, diğer sahâbîlerden yapılmış rivâyetler varsa, onlara da “ve fi’l-bâbi an fülânin ve fülân…” diyerek, sahâbîisimlerini vermek suretiyle işaret eder.
    e. O konuyla ilgili olarak fukahanın görüşlerini, hadisle nasıl ihticac ettiklerini, ulemâ arasında ittifak mı, ihtilâf mı bulunduğunu anlatır. İcma’varsa, mutlaka işaret eder. Bazen de uygulamanın hangi yönde olduğunu gösterir.[39]
Abdülaziz ed-Dihlevî (ö.1239/1824) Tirmizî’nin Câmi’ini şu dört özel­liğe sahip olmakla övmektedir:
    a. Tertibi mükemmeldir, tekrar yoktur.
    b. Fakihlerin kanaatlerine, yer yer de istidlâl usullerine işâret eder.
    c. Hadislerin sıhhat durumlarını, bilhassa illetlerini açıklar.
    d. Hadis ricâline dair değerli bilgiler verir.[40]
    Tirmizî’nin Câmi’i, usûle ait kaidelerin tek tek hadislere uygulanması, bir başka ifade ile usûl ile furûun birleştirilmesi açısından fevkalâde önem ve değere sahiptir.
    Tirmizî, hadislerin sıhhat durumunu tesbit için çoğu kere mürekkeb terimler kullanır.
    Tirmizî’nin Câmi’i, hadis kitaplarının ikinci tabakasına dahildir.[41]
    Câmi’ türündeki bu üç eseri mukâyese edecek olursak şöyle diyebiliriz: Tirmizî, hadisçilik nokta-i nazarında Müslim’e; fıkhu’l-hadisnoktasın­dan da Buhârî’ye ait özellikleri, onlara yakın ölçüde kendisinde toplamış bulunmaktadır.
    Tirmizî, hadis kabulündeki şartlar açısından Buhârîve Müslim’den daha mütesâhil bir tutum içindedir. Onun eseri “Hasen” hadis terimini belli bir muhtevaya kavuşturması açısından Sahîhayn’dan farklı bir nitelik arz etmektedir. Onun Câmi’i, Buhârîve Müslim’den çok daha fazla zayıf hadis ihtivâ etmektedir. Ancak bu hadislerin durumunu Tirmizî, açıklıkla ortaya koymaktan çekinmez. Ancak bunları ya bilgilendirmek veya başka bir hadisi desteklemek amacıyla zikreder.

      6. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i

    Ebû Dâvûd, Süleyman b. el-Eş’as b. İshak el-Ezdî es-Sicistânî h. 202’de Sicistan’da doğmuş, H. 275/888’de Basra’da vefat etmiştir.
    Fıkıh bâblarına göre tasnîf edilmiş ahkâm hadislerini ihtiva eden kitaplara sünen denir.
    Sünen’ler fıkhî görüşle telif ve tasnîf edildikleri için, genellikle, Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirlerini bize nakleden merfu’ sünnet verilerini ihtiva eder. Mevkûf ve maktu’haberlere pek yer vermezler.[42]
        Sünen’lerin muhtevâlarını, ibâdât, muamelât ve ukûbât bölümleriyle özetlemek mümkündür.
       Sünen denilince, öncelikle Kütüb-i sitte’ye dahil olan sünenler akla gelir.
Ebû Dâvûd’un Sünen’i, Buhârî ve Müslim’in sahihleri ile mukayese edildiğinde, güvenilirlik bakımından bazıları onun sahîhayndan hemen sonra geldiğini söyler. Söz konusu âlimler, onu sahîhayna en yakın eser olarak kabul eder ve kütüb-i sitte içerisinde üçüncü sırayı ona verir.[43]
Hatîb el-Bağdâdî’nin (ö.463/1070) kendisine ulaşan bir senetle naklettiği sözlerinde ve bizzat kendisinin Mekkelilere yazdığı mektupta, Ebû Dâvûd, Sünen’inde; sahih, sahihe benzer (şibhuhu), sahihe yakın (mukâribuhu)[44] ve kendisinde aşırı vehn/zayıflık bulunup durumlarını açıkladığı hadisler zikrettiğini, hakkında hiçbir şey söylemediklerinin salih olup bir kısmının diğer bir kısmından daha sahih olduklarını[45]belirtir.[46]
Ebû Dâvûd, prensip olarak her hadis hakkında ayrı ayrı değil, gerekli gördükçe değerlendirme yapar.
Ebû Dâvûd, terkinde icma edilmemiş herkesten hadis almayı prensip edindiği için[47] sahih bir hadis bulamadığı konularda zayıf hadis zikreder ve zayıf olduğunu açıklar.[48] Bu tür hadislerin zayıflığı ciddi değildir.
Başka bir rivâyeti desteklemek amacıyla isnadı zayıf hadisler naklettiği gibi[49] terğîb ve terhîb içerikli zayıf hadisler de nakleder. Fakat zayıf olduğunu belirtir.[50] Bab içinde sahih bir senedi desteklemek amacıyla zayıf hadis zikrettiği de olur.[51]
Mısır, Mezopotamya, Mağribve dünyanın bir çok bölgesindeki muh­telif mezhep âlimlerince standart bir hadis kitabı olarak benimsenmiş ve çokça okunmuş olan Ebû Dâvûd’un Sünen’i, Concordance’a göre 40 kitab ve 1889 bâbtan meydana gelmektedir. Toplam olarak, müellifin kendi ifâdesiyle 4800 hadis ihtiva etmektedir.[52]Süneni hakkında o şöyle der: “Sünen’e sadece ahkâm hadislerini aldım. Zühd ve amellerin faziletleri ve diğer fezâil ile ilgili konuları işlemedim. Eserde mevcud 4800 hadisin tamamı ah­kâma aittir. Zühd, faziletler ve diğer konularda bir çok hadis bulunmasına rağmen onları kitaba almadım.”
      Ebû Dâvûd’un Sünen’indeki hadisler, Zehebî’ye göre şöyledir:[53]
     1) Şeyhân’ın birlikte tahrîcettikleri hadisler (bunlar kitabın yarısını teşkil eder).
     2) Şeyhân’dan sadece birinin kitabına aldığı hadisler.
    3) Sahîhân’da olmamasına rağmen, senedi ceyyid olan ve aynı za­manda şazve illetli olmayan hadisler.
    4) İsnadı sâlih[54] olan iki ya da daha fazla leyyintarikten geldiği için ulemânın kabul ettiği hadisler.
    5) Râvîdeki hâfıza noksanlığı sebebiyle isnâdı zayıfkabul edilen ha­disler (ki, bu tür hadisler hakkında Ebû Dâvûdçoğu kere sükût eder).
    6) Râvisinin za’fı çok açık olan hadisler (Bu tür hadislerin za’fını müellif genellikle açıklar).[55]
Bu durum, Ebû Dâvûd’un, “fakihlerin delil olarak kullandıkları ah­kâm hadislerini bir araya toplamak” gâyesinin tabiî bir sonucudur. Böyle bir maksadla yola çıktığı için Ebû Dâvûd,kitabına Sahîh, Hasen, Leyyinve amel edilebilir hadisleri almıştır. Çünkü ona göre, aşırı derecede zayıfolmayan hadis, re’y ve kıyas’tan önde gelir.
       Aslında Ebû Dâvûd, Sünen’inde zayıfhadislerin mevcudiyetini bizzat kendisi söylemiştir. Ancak, o “muhaddislerin ittifakla terkettikleri” herhangi bir hadisi kitabına almamıştır.
“Toptan bir değerlendirme ile ‘Sünen’deki hadislerin hepsi sahihtir’ demeye nasıl imkân yok ise, ‘hepsi hasendir’ hükmünü vermek de mümkün değildir. Birincisini söylemek mübalağa, ikincisini söylemek ise, üstünkörü bir hüküm olur. O halde yapılacak toptancı değerlendirmeler yerine her hadis için ayrı ayrı hüküm vermek, müellifin tavrını dikkate almak daha isabetli ve ilmî bir tutum olacaktır.”[56]
       Ebû Dâvûd’un Sünen’i hadis kitaplarının ikinci tabakasına dâhildir.[57]

       7. Nesâî’nin (ö.303/915) Sünen’i (el-Müctebâ)

     Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şuayb en-Nesâî214/829 yılında Nesâ’da doğmuş, Remle’de veya Mekke’de h. 303/915 yılında vefat etmiştir.
     Nesâî, zamanı­nın en meşhur hadis âlimlerinden biridir. Daha ziyâde fıkhî hadisleri derlediği Kitabu‘s-Sünen’l-kebîr’i[58]sahîhve illetli hadisleri de ihtivâ etmek­teydi. Sonra istek üzerine Nesâî bu kitabını sadece sahîhhadisleri almak üzere ihtisar etti ve bu yeni eserine el-Müctenâ veya meşhur olduğu şekliyle el-Müctebâadını verdi.
    el-Müctebâ, sünenler içinde en az zayıfhadis ve cerh edilmiş râvîsi bulunan bir kitab olarak bilinir. Bunun için deSahîhayn’dan sonra üçüncü sırada sayılması gerektiğini savunanlar olmuştur.[59] Hattâ Nesâî’nin, rical tenkidinde Müslim’den daha sıkı davrandığı bildirilmektedir.[60]
    Nesâî, hadisler arasındaki çok küçük rivâyet farklarını bile, hadisi baştan aşağı tekrar etmek suretiyle gösterir. Gariptir ki, onun bu hassâsiyeti, Musevî asıllı müsteşrik Goldzihertarafından “küçük işlerle uğraşma” olarak tenkid edilmiştir.[61]
Nesâî, Tirmizî’de olduğu gibi, her hadis için ayrı bir değerlendirme yapmaz. Onun değerlendirmesi, kitabına almış olmasıdır.
    Sünen, 51 kitab ve 2400’e yakın bâb/konu alt başlıklardan oluşmaktadır.[62]
     “Sünen-i Nesâî” denilince el-Müctebâanlaşılır. el-Müctebâ hadis kitaplarının ikinci tabakasına dâhildir.[63]

        8. İbn Mâce’nin (ö.273/886) Sünen’i

    İbn Mâcekünyesiyle meşhur Ebû Abdillah Muhammed b. Yezid el-Kazvînî h. 209’da Kazvin’de doğmuş, H. 273/886’da Ramazan ayında vefat etmiştir.
İbn Mâce’nin Sünen’i, mukaddime hariç 37 kitab, 1515 bâb ve 4341 ha­disten oluşmaktadır. Bu hadislerden,
    3002’si öteki beş kitabın müelliflerinin ya beşi veya bir kısmı tarafın­dan rivâyet edilmiştir. Geriye   kalan 1339 hadis ise, sadece İbn Mâce’de bulunan hadisler (zevâid)dir. Bunların da;
    428’inin ricâli güvenilir, isnadları sahîhtir.
    199’unun isnadı hasen’dir.
    613’ünün isnadı zayıftır.
    99’unun ise isnadı yok hükmünde (vâhî), veya münkerya da yalanlanmıştır.”[64]
    İbn Mâce’nin, kitabını telif edince, devrin meşhur münekkidi Ebû Zür’a’ya takdim ettiği, onun da 30 kadar zayıfhadis dışında kitabın bü­yük bir değer taşıdığını söylediğine dair Ebu’l-Fadl b. Tahir el-Makdisî(ö.507/-1113) tarafından ileri sürülen rivâyet, senedindeki inkıta sebebiyle Süyûtî (ö.911/1505) tarafından “doğru olmayan bir hikâye” diye tenkid ve reddedilmiştir.[65]
    İbnü’l-Cevzîgibi Mevzûat yazarları, şahıslar, kabileler ve şehirlerin faziletleri ile ilgili hadislerin uydurma olduğunu ileri sürmüşlerdir. Delhi’li Şeyh Abdulhakda İbn Mâce’nin Sünen’indeki Kazvinşehri hakkındaki hadislerin uydurma olduğunu söylemiştir.[66]
    Aslında İbn Mâce’nin Sünen’i, tertibi, tekrardan uzak ve kısa oluşu ile oldukça değerlidir.[67]
Sünen’in Kütüb-i sitte’ye dahil edilişi, Ebu’l-Fadl b. Tahir el-Makdisî’nin (507/1113)“Etrâfu’l-kütübi’s-sitte ve “Şurûtü’l-eimmeti’s-sittesinde 6. kitab olarak zikretmesiyle başlamıştır. Sonraki yazarlar da aynı yolu takib edince 7. asırdan itibaren Sünen,Kütüb-i sitte’nin 6. kitabı olarak hadis edebiyatı içindeki mümtaz yerini almıştır.[68]
    Sünen’in, elde mevcut baskısında bazı hadis metinlerinin hemen al­tında küçük puntolarla dizilmiş siyah satırlardaki “ve fi’z-zevâid” diye başlayıp devam eden bilgiler, Kütüb-i sitteiçinde sadece İbn Mâce’de bulu­nan hadislerin sıhhat derecelerini gösterir. Bu notlar, Hafız Ahmed b. Ebî Bekr el-Bûsırî’nin (ö.840/1436) Kitâbu zevâidi İbn Mâcesinden alınmış­tır. Bu eserde 1553 hadis yer almaktadır.[69]
    Şah Veliyyullah ed-Dihlevî, İbn Mâce’ninSü­nenine hadis kitaplarına ait yaptığı tabakalamada yer vermemiştir.[70] Ancak onu ikinci tabakaya dahil etmek mümkündür.

    9. Dârimî’nin (ö.255/868) Sünen’i

    Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahman et-Temîmî es-Semerkandî ed-Dârimî, h. 181/797’de Semerkand’da doğmuş, h. 255/868’de Merv’de vefat etmiştir.
Sünen, Arapların İslâm öncesi bazı tatbikatları, Hz. Peygamber’in sîreti, hadislerin yazıya geçirilmesi ve ilmin fazileti ile ilgili hadislerden oluşan 163 sayfalık uzun bir giriş (mukaddime) ve 23 kitaptan meydana gelmektedir. İki cilt halinde matbu olan[71] Sünen’de 1403 bâb/konu içinde 3500 hadis yer almaktadır. “Ebu’l-Vaktrivâyetinde 3557 hadis ve 1408 bâb bulunmaktadır.”[72]
Sünen, kendisine özgü ve gerçekten kıymetli mukaddimesi dışında tahâretten vasiyyete kadar uzanan fıkhî bölümleri, fıkıh kitaplarındaki sıralanışlarına uygun biçimde ihtiva etmektedir. En sonunda daFedâilu’l-Kur’ân’a ait bir bölüm yer almaktadır. Kitab bu muhtevâsı, Sünen’dir. Ancak Dârimî’nin Sü­neni, “ahâdîs-i mürsele ve mevkûfeyi de muhtevî olmakla”,[73]sünenlerin ge­nel muhtevâsı dışına taşmış bulunmaktadır.[74]
    Dârimî’nin Sünen’i mevsuk bir hadis kitabı kabul edilmek ve hatta bazı hadisçilerce Kütüb-i sitte’nin 6. kitabı olmaya lâyık görülmekle bir­likte,[75] bütün hadisleri, “sahîh” şartlarını -tam olarak- taşımamaktadır. Bununla beraber, “rical-i zuafâsı az, ahadis-i münkere’si nâdirdir”.[76]
    İbn Hacer’in (ö.852/1448)  belirttiğine göre Dârimî’nin Sünen’i derece bakımından diğer sünenlerden daha aşağı değildir; bilakis Kütüb-i Hamseye dâhil edilecek olsa, İbn Mâce’den daha önce gelir. Çünkü birçok yönüyle İbn Mâce’nin Sünen’inden daha iyi konumdadır.[77] İbnu’s-Salâh (ö.643/1245), Nevevî (ö.676/1277), Salâhuddîn Halîl el-‘Alâî (ö.761/1359) ve İbn Hacer gibi âlimler, Dârimî’nin Sünen’inin, Kütüb-i sitte’nin altıncı kitabı olarak kabul edilmesinin daha uygun olacağı görüşündedirler.[78] el-‘Alâî,  ayrıca ‘Sünen’de mürsel ve mavkûf hadisler bulunuyor olsa da, zayıf ricâli az, şâz ve münkerleri nadirdir’ demektedir.[79]Bununla beraber Irâkî (ö.806/1403) Dârimî’nin Sünen’indeki hadislerin bir kısmımürsel, munkatı’, mu’dal ve maktû’ olduğunu belirtir.[80] El-Bikâî (ö.885/1480) de aynı şeyi söyler.[81] Muhammed b. İsmail el-Emîr es-San’ânî, daha da ileriye giderek onda mevzû rivâyetlerin de bulunduğunu ifade eder.[82] Bizzat Dârimî’nin kendisi de bazı hadislerin mürsel[83], munkatı’[84]dolayısıyla zayıf olduğunu belirtir; bazı hadisleri diğerlerine tercih eder.[85] Ayrıca Dârimî’nin bir kısım râvileri de tanınmamaktadır. Dolayısıyla bu râvilerin rivâyet ettikleri hadisler zayıftır.[86] Aslında Sünen türü eserlerde genel olarak sıhhat yönünden her tür hadis bulunabilmektedir.[87] Hüseyn Selîm Esed’in değerlendirmesine göre Sünen’deki hadislerin 2185’i sahih, 278’i hasen, 226’sı da isnad yönünden zayıftır.[88] Netice itibariyle Dârimî’nin Sünen’inde pek çoksahih hadisin yanı sıra hasen, zayıf, hatta bazı âlimlere göre mevzû hadislerin de bulunduğunu söylemek mümkündür.[89]Fakat mevzû denebilecek rivayetler yok denecek kadar azdır. Dârimî’nin genel olarak sıhhat yönünden değerlendirmeye tâbi tuttuğu rivâyetlerin sayısı çok azdır. Sükût edip değerlendirme ifadeleri kulanmadığı hadisler ona göre ma’mûlun bihtir.

***
[1] İbnu’s-Salâh, Ulûmu’l-hadîs (Mukaddimetu İbni’s-Salâh), th. Âişe Abdurrahmân, Kahira trs., (Dâru’l-maârif), s. 184.
[2] Çakan, Hadis Edebiyatı, s. 25-26.
[3] Çakan, İsmail Lütfi, Hadîs Edebiyâtı, İstanbul 1996, s. 26.
[4] Geneli itibariyle böyle olmakla beraber, Dârekutnî’nin Sünen’i gibi bunun istisnasını teşkl eden sünenler de vardır.
[5] Daha fazla bilgi için bk.  Koçyiğit, Talât,Hadis Tarihi, Ankara 1981, s. 212-213; Yardım, Ali, Hadis II, İzmir 1982, s. 59.
[6] Dihlevî, Hüccetüllâhi’l-bâliğa, I, 496-497.
[7] Aynı yer.
[8] Ed-Dihlevî, Hüccetüllâhi’l-bâliğa, trc. Mehmet Erdoğan, İstanbul 1994, I, 488-497.
[9] Dihlevî, Hüccetüllâhi’l-bâliğa, I, 496-497.
[10] Leknevî, Ecvibe, s. 90, (muhakkik Abdulfettah Ebû Ğudde’nin dipnottaki notu.)
[11] Dihlevî, Hüccetüllâhi’l-bâliğa, I, 496-497.
[12] Bu zâtın nisbesi Kutay’î değil Katî’î’dir. (Bustanu’l-muhaddisîn, s. 68-69) Katî’a, Şerîa vezninde, Bağdat’taki, devlet yöneticilerine oturmaları için tahsis edilen birtakım mahallelere verilen isimdir. (a.g. yer.).
[13] Talâi’u’l-Müsned, s. 22
[14] Tabakatu’ş-Şâfiîyyeti’l-kübrâ, I, 203.
[15] Bk. Hadis Edebiyâtı Tarihi, s. 85.
[16] Abdurrauf’un anılan makalesi, s. 26.Talâi’u’l-Müsned, s. 27’den naklen.
[17] İmam Malik’in hayatı için bk. Zehebî, Siyer, VIII, 48-135; Tezkire, I, 207-213; İbn Hacer,Tehzîb, X, 5-9.
[18] Misaller için bk. İtr, el-İmam et-Tirmizî ve’l-muvâzene, s. 337.
[19] Bk. Süyûtî, Tenvirü’l-hevâlik, I, 5.
[20] Sezgin, Buhârî’nin Kaynakları, s. 305, dn. 2.
[21] Bk. ed-Dihlevî, Huccetu’llahi’l-bâliğa, I, 281.
[22] Bk. İbn Hacer, Hedyü’s-sârî, 504.
[23] Bu konuda Bk. el-Guneymân, Delîlu’l-kâri ilâ mevâzıi’l-Hadis fî Sahihi’l-Buhârî, Medine, ts.
[24] es-Sa’âtî, el-Fethu’r-rabbânî, I, 15.
[25] Bk. Sahih, salât 63  ( I,304, M.F.Abdülbâki neşri ).
[26] Câmi’ sayılmak istenmeyişinin bir sebebi de bu olabilir. İhtiva ettiği hadislerin niteliği açısından “sünen” çerçevesinde kalmıştır. Sahîh-i Müslim hakkında geniş bilgi için bk. M. Y. Kandemir, “el-Câmiu’s-sahîh”, DİA, VII, 124-129.
[27] Sezgin, Buhârî’nin Kaynakları, s. 198-199.
[28] Bk. Müslim, M. F. Abdülbâkî neşri, IV, 2323.
[29] Bk. Nuhbetü’l-fiker Şerhi, s. 36-38; Ayrıca bk. Koçyiğit, Hadis Istılahları, s. 388-389.
[30] Bu konuda bilgi için bk. Sezgin, Buhârî’nin Kaynakları, s. 195-199; Sıddîkî, H. Edebiyâtı Tarihi, s. 95-96.
[31] Sıddîkî’nin Mekke’yi doğum yeri göstermesi (H. E. Tarihi, s. 104) kendisine ait bir tesbit olarak gözükmektedir.
[32] Bk. Şakir, a.g. yer, s. 84-90; İtr, a.g.e., s. 21-22.
[33] Zehebî, Tezkire, II, 634.
[34] Bk. Câmi’, V, 736; İbn Receb, Şerhu İleli’t-Tirmizî, s. 43; İtr, a.g.e., s. 55.
[35] Bk. M. F. Abdülbâkî, Teysiru’l-menfe’a, el-Fihrisu’t-tafsilî li Câmii’t-Tirmizî), 1-43.
[36] A. M. Şâkir (tarafından başlatılan baskı), Tirmizî, V, 735.
[37] Bk. M. Tuhfetü’l-ahvezî, X, 456.
[38] Bk. İtr, a.g.e., s. 214-219.
[39] Bk. Tirmizî, Salât 5; İman 17.
[40] Bustân, s. 196.
[41] Bk. ed-Dihlevî, Huccetullâhi’l-bâliğa, I, 283.
[42] Bk. Kettânî, Risâle, s. 29.
[43] Çakan, İsmail Lütfi, Sünen-i Ebî Dâvûd Tenceme ve Şerhi (Mukaddime), İstanbul 1987, s. XXVI.
[44] El-Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Sâbit, Tarîhu Bağdâd, Mısır 1343/1931, IX, 57.
[45] Ebû Dâvûd, Risâletu Ebî Dâvûd ilâ ehli Mekke, th., Muhammed es-Sebbâğ, Beyrut trs., (Dâru’l-arabiyye), s. 26.
[46] Katip Çelebi, bu sözlerin tamamını Ebû Dâvû’dun Risâle’sinden nakleder, (Keşfu’z-zunûn, İstanbul 1971, II, 1005-1006). Ancak, söz konusu ifadelerin, “sahih, sahihe benzer (şibhuhu), sahihe yakın (mukâribuhu)” kısmı,Risâle’nin Muhammed es-Sabbâğ tarafından yapılan tahkikli neşrinin Beyrut tarihsiz baskısında yer almamaktadır. Bu sözleri el-Hatîb el-Bağdâdî, kendisine ulaşan bir senetle Tarîhu Bağdâd’ında (IX, 57) zikreder.
[47] Leknevî, Ecvibe, s. 74.
[48] Msl. bk. Ebû Dâvûd, Sünen, III, 29, 2573.
[49] Msl. bk. Ebû Dâvûd, Sünen, II, 23, 1269, 1270.
[50] Msl. bk. Ebû Dâvûd, Sünen, II, 50-51, no. 1377.
[51] Msl. bk. Ebû Dâvûd, Sünen, II, 228, no. 2078, 2079.
[52] Muhyiddin Abdülhamid neşrinde bu sayı farklıdır.
[53] Siyer, XIII, 214-215.
[54] Süyûtî’ye göre sâlih’den maksad, ihticac’a değil, i’tibâr’a salih olmaktır (Ebû Zehv, el-Hadis ve’l-muhaddisûn, s. 413.
[55] Kâsımî, Kavâidü’t-tahdîs, s. 232; K. Çelebi,Keşf, II, 1005; Leknevî, el-Ecvibe, s. 67.
[56] Çakan, Sünen-i Ebî Dâvûd Tenceme ve Şerhi (Mukaddime), s. XXXIX-XL.
[57] Bk. ed-Dihlevî, Huccetullâhi’l-bâliğa, I, 283.
[58] Bu eser  Abdülğaffâr Süleyman el-Bündâri ve S. Kisrevî Hasen tarafından 6 cild halinde neşredilmiştir(Beyrut, 1411/1991).
[59] Bk. Ebû Zehv, a.g.e., s. 410; Ebû Zehv bu sıralamayı esas almıştır.
[60] Ebû Zehv, a.g.e., s. 359; Kâtip Çelebi, Keşf, II, 1006.
[61] Bk. Goldziher, Müslim Studies, II, 232; Sıddîkî, H. E. Tarihi, s. 108.
[62] Bk. Nesâî, I, 167-170.
[63] Bk. ed-Dihlevî, Hucetullâhi’l-bâliğa, I, 283.
[64] İbn Mâce, Sünen, II, 1520 (M. F. Abdülbâki’nin tanıtma yazısı).
[65] Bk. Nesâî, Sünen, I, 5 (Süyûtî Şerhi); Ebû Zehv, el-Hadis ve’l-muhaddisûn, s. 419.
[66] Bk. Sıddîkî, Hadis Edebiyatı Tarihi, s. 110.
[67] Mübârekfûrî, I, 349.
[68] Ebû Zehv, a.g.e., s. 18; Sıddîkî, a.g.e., s. 115.
[69] Bk. el-Misbâhu’z-zucâce fi Zevâidi İbn Mâce, I-II (thk. Musa Muhammed Ali İzzet Ali Atiyye), Kahire 1405/1985.
[70] Bk. ed-Dihlevî, Huccetullâhi’l-bâliğa, I, 280-285.
[71] Dımaşk 1349 (ofset baskılar mutedavildir).
[72] Bk. Dihlevi, Bustân, s. 92.
[73] A. Naîm, Tec. Terc., I, 260.
[74] Mübârekfûrî, I, 349.
[75] Bk. İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-Hadis, s. 15.
[76] A. Naîm, a.g. yer; Ebû Zehv, el-Hadis ve’l-muhaddisûn, s. 418-419.
[77] Suyûtî, Tedrîb, I, 174; Kettânî, er-Risâletu’l-müstetrafe, s. 13; Leknevî, Ecvibe, s. 76-77.
[78] Kettânî, er-Risâletu’l-müstetrafe, s. 13; San’ânî, I, 231.
[79] Sehâvî, Fethulmuğîs, I, 87.
[80] el-Irâkî, et-Takyîd ve’l-îdâh şerhu Mukaddimeti İbn Salâh, th., Abdurrahman Muhammed Osman, Beyrut 1389/1970, I, 56.
[81] Kâtip Çelebi, Keşfu’z-zunûn, II,1682.
[82] Muhammed b. İsmail es-San’ânî, th., Muhammed Muhyiddîn Abdulhamîd,Tavdîhu’l-efkâr li-Meânî Tenkîhi’l-Enzâr,Medine-i Münevvere trs., I, 39, (Mektebetu’s-Selefiyye).
[83] Msl. bk. en-Dârimî, Sünenü’d-Dârimî, th. Mustafa el-Biğâ, Dımaşk, 1412/1991, I, 118-119, no. 422. 
[84] Msl. bk. Dârimî, Sünen, I, 344, no. 462.  
[85] Msl. bk. Dârimî, Sünen, I, 180, no. 670-671, I, 180, no. 707, I, 196, no. 725. 
[86] Örnek isimler için bk. Dârimî, Sünen-i Dârimî, Tercüme ve Tahkik: Abdullah Aydınlı, İstanbul 1994, I, 61, dn. no. 195.
[87] es-San’ânî, Tavdîhu’l-efkâr, I, 39.
[88] Bk. Dârimî, Sünen, th., Fevâz Ahmed, Hâlid el-Alemî, Beyrut 1407.
[89] Bk. Dârimî, Sünen-i Dârimî, Tercüme ve Tahkik: Abdullah Aydınlı, İstanbul 1994, I, 61.
***
Reklamlar